Friday, December 30, 2016

Bilgisayar virusleri ve korunma yollari

Yazan: Yasemin Yıldırım
09-03-2014
VİRÜSLER

Þ      YAZILIM NEDİR?
·         Bilgisayarın komut olarak gördüğü kodlar birleşince yazılımı oluşturur.
·         Bilgisayarda kullandığımız her program yazılımdır.
Þ      VİRÜS NEDİR?
·         Virüsler zararlı yazılımlardır(program).
·         Tasarlandıkları amacı yerine getirirler.
·         Virüsler kendilerini tasarlayan kişiye bizim kişisel bilgilermizi verirler
Þ      NASIL BULAŞIRLAR?
·         İnternette bilmediğimiz bir web sitesine girdiğimizde, daha bir şeye tıklamadan otomatik olarak bilgisayarımıza virüs bulaşır.
·         Bedava ev kazandınız gibi reklamlara tıklayınca bilgisayarımıza virüs bulaşabilir.
·         Bilmediğimiz yerlerden aldığımız flaşbellekler ve cdler gibi unsurlarla bulaşabilir.
Þ      NASIL ZARAR VERİRLER?
·         Örneğin;banka numaranı,kimlik numaranı,telefon numaranı ve ev adresini verirler.
·         Bazı virüsler kişisel bilgilerini alıp bilgisayarından silerler.
·         Bazı virüsler ise bigisayarından kişisel bilgilerini aldıktan sonra,bilgisayarını çökertirler.
Þ      KORUNMANIN YOLLARI?
·         Virüslerden korunmak için antivirüs programı yüklenmelidir.
·         Bilmediğimiz web sitelerine girmemeliyiz.

Ankara şehrinin efsaneleri

Mogan Gölü Efsanesi
Yöre: Ankara

Mogan gölünün, basit bir oluşum efsanesi var. Şöyle: » Bir zamanlar, burada, bir köyde yaşayan Monza ve Ganey adında iki genç, birbirlerine aşık olurlar. Ama, her iki gencin aileside, bu sevgiye karşı çıkar. Bunun üzerine, iki genç, evlerinden kaçarlar ve birbirlerinden habersiz, iki ayrı tepeye çıkarlar. Bu tepelerin üzerinde, tamı tamamına 8-10 yıl, hiç durmadan ağlarlar. Gözyaşları, tepelerden inip, şimdiki gölün yatağına birikir ve göl oluşur. Monza ve Ganey'in göz pınırları kurur ve kör olurlar. Mogan ismi: Monza ve Ganey isimlerinden gelir»

Çapa Şehrinin Efsanesi

Bir zamanlar bölgeye hakim Frigya Kralı Midasa rüyasında ilahi bir ses “ Durma, kalk. Topraklarında bir gemi çapası ara. Onun bulunduğu yere bir şehir kur. Bu şehir sana mutluluk getirecektir. ” diye seslenir. Sevinçle uyanan Midas, ülkesinin her tarafına adamlar salar, gemi çapasını aramalarını emreder, sonunda, bir gün Ankara Kalesi in bulunduğu tepelerde çapayı buldurtur, kısa zamanda da buraya bir şehir kurarak adını, gemi çapası anlamına gelen Anker ya da Ankira koyar. Gemi çapası, uzun yıllar bu şehrin tapınağında saklanır.

Ankara Bölgesinde Ki Gelin Kaya Efsanesi

Ankaraya bağlı Elmadağa bağlı yerleşim yerlerinden biri olan Hasanoğlanda bulunan İdris Dağı da Bulunan adına Gelin Kayası denilen bir kayayla ilgili efsane… Bir kaç yüzyıl önce geçmiş bir olay.Köyde bir düğün yapılıyor.Bu sırada Gelini Eşkıyalar kaçırıyor.Köyün yukarılarındaki yaylalara doğru götürüyorlar.Gelin bir şekilde ellerinden kaçıyor ve kayalık bir yere . gidiyor.Eşkiyalarda peşinden gidiyor.Gelin Eşkiyaya yâr olmaktansa kendini kayadan atıyor.Bu arada Duvağı orada halka şeklinde kalıyor ve taşlaşıyor. Bu kayaya Gelin kayası deniliyor alıntı yaptığım forum sitesinde resimleri bulunmaktadır.

Algoritma nedir

Yazan ve resim: Yasemin Yıldırım
16-03-2014
ALGORİTMA

ALGORİTMA NEDİR?
Bir problemin çözümünde izlenecek yol anlamına gelir.Problemin çözümünün adımlar halinde yazılmasıyla oluşturulur.Genellikle matematikte ve programlamada  bir işi yapmak için tanımlanan,belli bir başlangıcı ve sonu olan,açıkça belirlenmiş basamaklardır.

ALGORİTMA NE İŞE YARAR?

Genellikle programlamada kullanılır.Tüm programlama dillerinin temeli algoritmaya dayanır.

ALGORİTMANIN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

Algoritmanın,görsel olarak simge ya da sembollerle ifade edilmiş şekline”akış şemaları” adı verilir.Akış şemalarının algoritmadan farkı,adımların simgeler şeklinde kutular içine yazılmış olması ve adımlar arasındaki ilişkilerin ve yönünün oklar ile gösterilmesidir.

ALGORİTMA NERELERDE KULLANILIR?

Algoritmayı  günlük yaşantımızda çoğu zaman kullanırız .Polisler bir olayı çözümlemekte,deniz,hava,kara trafiği düzenlemesinde,bilgisayar yazılımlarında,fabrikalardaki makinalarda,inşaat ekipmanlarında,elektrik tesisatlarında,iş planlamasında,elektronik cihazların hepsinde vs. kullanılır. 


GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE İLETİŞİM TARİHİ

İletişim tarih öncesi çağlara kadar uzanır.İlk insanlar konuşmayı bilmedikleri için bir takım homurtularla kendilerini ifade etmeye çalıştılar.Sonradan mağara duvarlarına resim çizebildiklerini gördüler ve bu şekilde iletişime geçtiler.Geçmişten günümüze haberleşme şekilleri şunlardır:
1-DUMANLA HABERLEŞME
2-TAMTAM
3-POSTA GÜVERCİNLERİ
4- ATLI HABERCİLER
5- DAKTİLO
6- TELEFON
7- TELGRAF
8-FONOGRAF
9-RADYO
10- TELEVİZYON
11- YAPAY HABERLEŞME UYDULARI
12- FAX MAKİNESİ
13- BİLGİSAYAR
14- İNTERNET
14- CD

1-DUMANLA HABERLEŞME
Dumanla haberleşme en eski haberleşme yollarından biridir. Uzak bir mesafeden, dumanı görerek yapılan bir haberleşme biçimiydi.
Antik Çin'de, Çin Seddi'nde bir düşman saldırısına ilişkin haberler bir kuleden ötekine duman ile aktarılırdı ve böylece haberler birkaç saatte 750 kilometre uzağa ulaşabilirdi.



2-TAMTAM
Tamtam, belki de insanların kullandığı çalgıların en eskisidir. En yaygın vurmalı çalgılardan biridir ve dünyadaki hemen bütün halkların kültürlerinde yeri vardır. Yazılı tarihten çok önce Eski Mısırlıların, Asurluların ve Uzakdoğuluların tamtamı kullandıkları bilinmektedir.



3-POSTA GÜVERCİNLERİ
İletişimin gelişmeindeki en büyük etken muhakkak ateş ve yazıydı. Yazı giderek gelişti ve insanlar birbirlerine mektup yollamaya başladı. Ama ilk önceleri bu mektupları nasıl karşısındakilere göndereceklerini bilmiyorlardı. Sonradan güvercinleri eğittiler. Bir noktadan bırakılan güvercinler aldıkları eğitim sayesinde karşıdaki kişiye varıyordu ve mesajı iletiyordu.. Buna karşlılık olarak mesajı alan kişi başka bir mesaj ile gönderen kişiye cevap veriyordu. Böylece iletişim gerçekleşmiş oluyordu.



4-ATLI HABERCİLER
Ulakların geçeceği yollar belirlidir. Bu yollar üzerinde atlar için menziller bulunurdu. Yol üzerinde yaşayanlar da ulaklara hizmet etmek, ulakların gereksinmelerini karşılamak zorundaydılar.

Roma imparatorluğu’nda angarya, Osmanlı Devleti'nde ulak demektir .Ulak,  devlet hizmetinde bir yerden başka bir yere gönderilen hızlı hareket edebilen haberciler demektir.



5- DAKTİLO
Daktilo, bir klavye aracılığıyla harekete getirilen harfleri mürekkepli bir sistem yardımıyla kağıda basarak yazı yazan makine.
İlk yapılışı 1839'da Teroitli William Austin Burt tarafından gerçekleştirildi. Tipograf adı verilen bu makine elden daha yavaş yazıyordu. Bundan sonraki denemeler pek başarılı olamadı.



6- TELEFON
Telefon birbirinden uzak yerlerde bulunan kişiler ve düzenekler arasında bilgi alışverişini sağlayan elektrikli ses alıp verme aygıtıdır. Telefonun çalışmasında ana ilke ağızdan çıkan ses dalgalarının önce elektrik sinyallerine çevrilmesi, bu sinyallerin çeşitli gönderme yöntemleriyle uzağa iletilmesinden sonra, bu defa elektrik sinyallerinin yeniden kulakla duyulabilecek ses dalgalarına çevrilmesidir.
Önce kentlerde kurulan telefon şebekeleri daha sonra kentlerarası, uluslararası düzenekler durumuna dönüşmüş ve uydular aracılığıyla dünyanın her köşesinin birbiriyle iletişimi sağlanmıştır.



7-TELGRAF
Telgraf, iki merkez arasında, mors alfabesi yardımıyla yazılı haberlerin veya belgelerin iletimini sağlar.



8-FONOGRAF(GRAMOFON)
Bu makine ile ses ve müzik kayıtı veya dinleme olanakları bulunmaktadır. İlk patenti , 29 Eylül 1887 Alman bilim adamı Emil Berliner tarafından alındı.
Gramofon bir yuvarlak ince taş plak ile, fonograf ise bir silindir ile çalışır. Fonografı ilk tasarlayanlardan biri ünlü Thomas Alva Edison dir. İlk müzik çalar kutusu. Günümüzde hala dinlenmektedir.



9-RADYO
Radyo, elektromanyetik radyo dalgalarındaki ses modülasyonunu önce elektronik ortama sonra da sese çeviren elektronik alettir.Radyo alıcıları tek taraflı yayınları dinlememizi sağlar. Amatör radyo diğer adıyla telsiz, ticari  ve askeri amaçlarla çift taraflı iletişim için kullanılır.



10- TELEVİZYON
Televizyon veya kısaca TV, bir vericiden elektromanyetik dalga hâlinde yayınlanan görüntü ve seslerin, ekranlı ve hoparlörlü elektronik alıcılar sayesinde yeniden görüntü ve sese çevrilmesini sağlayan haberleşme sistemidir. Yayınlanan görüntü ve sesleri alıcıya ulaştıran elektronik cihaz da sistemin adı ile anılır.



11- YAPAY HABERLEŞME UYDULARI
Yapay uydular, insanoğlunun geliştirip Dünya'nın veya başka gezegenlerin yörüngesine yerleştirdiği uydulardır. Bu uydular genellikle yarı-bağımsız bilgisayar kontrollü sistemlerdir.
1957'de SSCB tarafından fırlatılan ilk yapay uydu olan Sputnik 1'den beri, binlerce yapay uydu Dünya'dan fırlatılmıştır. Bu uyduların her birinin belli bir amacı vardır. Haberleşme uyduları: TV, radyo, telefon gibi iletişim araçlarını kullanabilmek için uzaya gönderilmiş uydulardır. Modern haberleşme uyduları çoğunlukla "Molniya" veya "Alçak Dünya" yörüngelerini kullanırlar.



12- FAX MAKİNESİ
Var olan telefon hatlarından yararlanarak, karşılıklı iki tarafta bulunan belgegeçer ile, resim, yazı, grafik vb. verilerin, ses sinyalleri halinde hızlı bir şekilde aktarımını sağlar.
1843'te Alexander Bain tarafından patenti alınmış olup, 1851'de Frederick Bakewell tarafından Büyük Londra Fuarında sergilenmiştir. Günümüz tasarımına, 1924'te Amerikan Radio Corporation of America (RCA) şirketinden Richard H.Ranger'in araştırmaları sonucunda ulaşmış olan aygıtla, 24 Kasım 1924'te New York'tan Londra'ya bir fotoğraf aktarılmıştır.



13- BİLGİSAYAR
Bilgisayar, kendisine verdiğimiz bilgileri istediğimizde saklayabilen, istediğimizde geri verebilen cihaza denir. İlk elektrikli bilgisayar ENIAC'tır.
Bilgisayarlar çok farklı biçimlerde karşımıza çıkabilirler. 20. yüzyılın ortalarındaki ilk bilgisayarlar büyük bir oda büyüklüğünde olup, günümüz bilgisayarlarından yüzlerce kat daha fazla güç tüketiyorlardı. 21. yüzyılın başına varıldığında ise bilgisayarlar bir kol saatine sığacak ve küçük bir pil ile çalışacak duruma geldiler. Bu kadar küçük imal edilebilmelerinin temel nedeni 1969 yılında yarı iletkenler ile çok küçük alanlara sığdırılabilen devreler yapılabilmesidir.



14- İNTERNET
İnternet, Dünya genelindeki bilgisayar ağlarını ve kurumsal bilgisayar sistemlerini birbirine bağlayan elektronik iletişim ağıdır. İnternet, çok protokollü bir ağ olup birbirine bağlı bilgisayar ağlarının tümü olarak da tanımlanabilir. Binlerce akademik ve ticari ağla devlet ve serbest bilgisayar ağının birbirine bağlanmasıyla oluşmuştur. Bilgisayarlar arasında bilgi çeşitli protokollere göre paketler halinde transfer edilir. İnternet üzerinde elektronik posta ve birbirine bağlı sayfalar gibi çok çeşitli bilgiler ve hizmetler vardır. İnternet üzerinden oyunlar da oynanabilir.
İnternet'in kökeni, hataya dayanıklı, sağlam ve özel bir bilgisayar ağı kurmak isteyen Amerika Birleşik Devletleri hükümeti tarafından 1960 yılındaki araştırmalara dayanır. 1980'lerde Ulusal Bilim Vakfı tarafından yeni bir ABD omurgasının finansmanı için toplanan özel fonlar, Dünya çapında katılım ve birçok özel ağın birleşmesine neden olmuştur. 1990'larda uluslararası bir ağın yaygınlaşması ile İnternet, modern insan hayatının temelinde yer almıştır.



14- CD
(İngilizce: Compact Disc, CD), Philips ve Sony ortaklığı ile geliştirilmiş sayısal optik veri saklama ortamıdır. 1982'de Sony şirketinde çalışan Norio Ogha tarafından icat edilmiş ve aynı yıl 1 Ekim 1982'de satışa çıkan ilk disk ve yürütücü sırasıyla Billy Joel'in 52nd Street'i ve Sony'nin CDP-101'i idi. CD'ler bu tarihten sonra ticari olarak günümüze kadar satılmaya devam edilmiştir.



İletişim kurmada bilişim teknolojileri

iletişim kurmada bilişim teknolojileri

Bilginin toplanmasını, işlemesini, depolanmasını, ağlar aracılığı ile bir yerden bir yere iletilmesini sağlayan iletişim ve bilgisayar teknolojilerini de kapsayan bütün teknolojiler "bilgi teknolojisi" olarak adlandırılmaktadır.
Bilgi ve iletişim teknolojileri, bilgiye ulaşılmasını ve bilginin oluşturulmasını sağlayan her türlü görsel, işitsel basılı ve yazılı araçlardır.

1980'lerden itibaren   metin, ses ve görüntü bilgisayarlar tarafından dijital ortamda işlenmeye başlamıştır. Buna paralel olarak telekomünikasyon  sistemlerinin de dijitalleşmesi ile birlikte dijital verilerin ve bilgi iletimi olanaklı hale gelmiş; bilgi teknolojileri ile iletişim teknolojileri iç içe geçmiştir. Bilgi ve iletişim teknolojileri terimi, bu yakınlık ve bağımlılığı belirtmek amacıyla kullanılmaktadır.

Bilgi teknolojileri, "bilgisayar ve iletişim teknolojilerinin birlikte kullanılmasıyla oluşturulmuş sistemler"dir. Bilgi teknolojileri; mikro elektronik ve veri iletiminin yanında, faks makineleri, mobil telefonlar, kablolu televizyon, bilgisayarlar, bilgi ağları, videoteks, software ve on-line veri tabanlarını içeren teknolojilerdir.
Kaynak:

Wikipedia

Tiyatronun tarihi / kaynak wikipedia / msxlabs

Tiyatro Nedir?

Bir öyküyü, sahne olarak ayrılmış bir yerde, oyuncuların söz ve hareketleriyle canlandırma sanatı. 
Tiyatro sözcüğü Yunanca'da "seyirlik yeri" anlamına gelen theatron'dan türetilmiş, dilimize İtalyanca'daki teatro sözcüğünden geçmiştir. Günümüzde modern bir tiyatro binası başlıca üç bölümden oluşur. 
- İzleyicilerin oturarak oyunu izlediği oditoryum; 
- Oyunun sergilendiği sahne; 
- Sahnenin iki kenarında ve arkasında, çeşitli dekor ve gereçlerin bulunduğu sahne arkası yada kulis. 

TİYATRONUN KÖKENİ 
Tiyatro da başka sanatlar gibi dinsel törenlerden doğmuş, sonra dinden bağımsızlaşarak sanatlaşmıştır. Kökeninde, ilkel insanın doğa olaylarını kendi bedensel hareketleriyle simgesel olarak temsil etme çabaları yatar. Avrupa'da Üst Paleolitik Çağdan (İ.Ö 40-10 bin yıl önce) kalma mağara resimlerinde, ellerine ve yüzlerine hayvan postları geçirmiş insanların ritmik hareketler yaptığı görülmektedir. Bunlar, maske ve köstüm kullanımının, dolayısıyla tiyatronun ilk örneği sayılır. Maske, kişinin kendi kimliğinin aşarak başka kimlikleri ve daha genel varlık biçimlerini temsil etmesinin en etkin yollarından biridir. 

ANTİK ÇAĞ TİYATROSU


Tiyatro ilk kez IO 6. yüzyılda Yunan toplumunda dinsel törenden özerkleşerek bir sanat türü haline geldi; dinsel ya da pratik ölçütlerle değil, estetik ölçütlerle değerlendirilen bir "oyun" a dönüştü. Yunan toplumunda tiyatronun öncülü, şarap, bereket ve bitkiler tanrısı Dionysos'u kutsamak için yapılan Bacchanolia şenliklerinde bir koronun söylediği dithyramboy şarkılarıydı. Koro, bu şarkılarda, farkı kişilerin konuşmasını canlandırmak için söz ve tavır değişikliğinden yararlanıyordu. Daha sonra, oyuncu ve oyun yazarı Thespis, koronun karşısına, farklı kişilikleri farklı maskelerle temsil eden bir oyuncu koydu. Böylece daha karmaşık konular ele alınabiliyor, farklı anlatım biçimleri denenebiliyordu. İÖ 534'te Atina'daki ilk tiyatro şenliğinde, Thespis'in bir tragedyası ödül kazandı. Bu tarihten sonrada tragedyalar Dionysos şenliklerinin bir parçası olarak gelenekselleşti. 
İÖ 5 . yüzyılın ilk yarısında, Aiskhylos, koroyu 50 kişiden 12 kişiye indirerek ve ikinci bir oyuncu ekleyerek bugünkü Batı tiyatrosunun da temelini attı. Artık birden fazla kişi arasında yaşanan bir olayın, bir ilişkinin, sahnede canlandırılması olanağı doğmuştu. Aiskhylos, tragedyayı Dionysos cümbüşündeki azgın ve utançsız kökeninden de kopardı. Tiyatro önemli kişilerin başından geçen önemli olayları yüceltmiş bir üslupya temsil etme sanatı haline geldi. Efsaneleri, mitleri ve efsaneleşecek kadar eski olayları işleyen tragedyanın dinsel, ahlaki ya da siyasi bir mesaj vermesi, toplumu ve evreni bir bütün olarak temsil etmesi bekleniyordu. 

Eski Yunan tiyatrosunun önemli bir özelliği kamusallığıdır. Oyunları ortalama 10 bin ile 20 bin seyirci aynı anda izleyebiliyordu. Eski Yunan oyunları, Sofokles'in trajedileriyle teknik yetkinliğe ulaşmıştır. Sofokles oyunlarında dekor kullanan ilk tiyatro yazarıdır. Aiskhylos, Sofokles ve Euripides konularını mitolojisinden alan oyunlar yazmıştır. Bu üç yazar, sonradan Aristo'nun Poetika adlı yapıtında belirlediği kurallara uygun oyunlar yazmışlardır. Bu kurallardan biri zaman, yer ve eylemde birliktir. 

ORTA ÇAĞ TİYATROSU

Hristiyanlık, geleneğin sürekliliğinin parçalandığı bir ortamda, kendi tiyatrosunu yoktan var etti, kendi inançlarından yeni bir tiyatro türetti. Ortaçağ, kilise tiyatrosunun yanı sıra akrobatların, soytarıların, hokkabazların tek kişilik yada grup halinde yaptığı gösterilerde hem halk arasında hem de saraylarda ilgi görüyordu. Ama tiyatroyu yeniden kurallı bir oyuna, yani sanata dönüştüren, oyunun yazılı öğesini vurgulayan kilise oldu.

 Başlangıçta, oyunlar, "ev" adı verilen süslenmiş tahta platformlar üzerinde oynanıyordu. İtalya'da bir alanın ortasında oturan seyirciler, alanın çevresine yerleştirilmiş platformlar üzerinde oynanan oyunu izliyordu. İngiltere'de ise oyunlar araba gibi çekilen pagent adı verilen tekerlekli sahnelerde oynanıyordu. Gizem oyunları başlangıçta Latince diyaloglardan oluşurken, sonradan yerel diller yaygınlaştı. Bu da oyunların halk geleneğinden ve mizahi öğelerden yana zenginleşmesini sağladı.

Ortaçağ tiyatro düşüncesi yeni bir görüş üretmemiş, türlerin ayrımı, ahlak eğitimi gibi antik dönem kuramcılarının düşüncelerini yinelemiş, tragedyada yıkımın yazgı olduğunu vurgulamıştır. Tiyatro düşüncesinin gelişmemiş olmasının nedeni, ortaçağda tiyatronun yasaklanması, din adamlarının tiyatronun zararları üzerinde bildiriler yayımlamış olmalarıdır.

RÖNESANS TİYATROSU

Rönesans tiyatrosu İtalya'da başladı, ama en önemli ürünlerini Rönesans'ı geç yaşayan İngiltere gibi ülkeler verdi. 15. yüzyılda İtalya'da Plautus, Terentius ve Seneca'nın oyunları yeniden okunmaya başlamıştır. Yüzyılın sonuna doğru bu yazarların oyunları önce Roma, sonra Ferrara'da sahnelenmiştir. İtalyan Rönesans tiyatrosu, mimarlık açısından da klasik tiyatroya öykünüyordu. 1414'te, Romalı mimar Vitruvius'un Mimarlık Üzerine adlı kitabı keşfedildi ve Avrupa dillerine çevrildi. Bu yapıta dayanılarak İtalya'da Roma tiyatroları inşa edilmeye başladı. Bu çalışmaların ürünü olan Venedikli mimar Andrea Palladio'nun tasarlayıp 1585'te Vincenzo Scamozzi'nin tamamladığı Vicenzo'da ki Olimpico Tiyatrosu, Avrupa'nın günümüze ulaşan en eski kapalı tiyatrosudur. Scamozzi, geri plandaki kemerlerin arkasına, sokak sahnelerini gösteren üç boyutlu perspektif panoları yerleştirmişti. Rönesans tiyatrosunun en özgün yönlerinden bir de perspektife verdiği önemdir.  
Fransa'da düzenli tiyatro toplulukları 16. yüzyılda yaygınlaşmıştır. Bunların repertuvarında, ibret ve mucize oyunları kadar, kaba bürlesk ve parodiler de yer alıyordu. Ama Fransa'nın öbür Avrupa ülkeleri gibi özgün bir yerel tiyatro geleneği yoktu. Bu yüzden İtalyan Rönesansı'nın etkisini kolayca benimsedi. 17. yüzyılda ülkenin güçlü bir merkezi yönetim altında birleşmesini sağlayan Başbakan Kardinal Richeliu, en gelişmiş sahne teknolojisini içeren bir tiyatro binası yaptırdı. Richeliu, trajedi ile komedinin birbirinden ayrılması, tiyatrodan traji-komik öğelerin atılması içinde çalıştı. Ama dönemin üç önemli yazarından biri olan Corneille'in Le Cid'i Kardinalin yerleştirmeye çalıştığı klasik birlik kurallarını hiçe sayan bir trajikomediydi. Corneille'in rakibi Racine ise klasikçi kuralların içinde kalarak trajediye romantik bir ton kazandırdı. Konularını Yunan-Roma mitolojisinden ve tarihten alan bu iki yazara karşılık Moliere, Fransız toplumunun gündelik yaşamından aldığı tiplerle kendi çağını aşan bir modern komedi anlayışının kurucusu oldu. Üstelik, dönemin en sevilen oyun yazarıydı.  

ORTA SINIF TİYATROSUNUN DOĞUŞU

18. yüzyılın Avrupa tiyatrosuna getirdiği en büyük yenilik, yükselmeye başlayan orta sınıf için üretilen burjuva oyunlarıydı. Bu türün öncülüğünü Fransa'da Diderot, Almanya'da da Lessing yaptı.

Eski canlılığı yitiren commedia dell'arte geleneği ise Fransa'da Marivaux, İtalya'da da Goldoni ve Gozzi'nin oyunlarıyla daha edebi ve düşünsel bir yaşama kavuştu. 

19. YÜZYIL ve ROMANTİZM

19. Yüzyıl romantizm çağıydı. Romantizmin başarılı olduğu edebiyat türü ise tiyatro değil, şiirdi. Bununla birlikte, Almanya'da daha 18. yüzyılın sonlarından başlayarak oldukça iddialı bir romantik tiyatro ortaya çıktı.

ÇAĞDAŞ TİYATRO

Batı tiyatrosu bugün de genel olarak Stanislavski'nin sahne düzeni ve oyunculuk anlayışına dayalı bir gerçekciliği sürdürmekle birlikte, 20. yüzyılın ilk yarısında dışavurumculuk, gelecekçilik ve Bertolt Brecht'in epik tiyatrosu gibi gerçekçilik karşıtı akımlar da etkili oldu. Bu akımların hepsi farklı amaçlar ve yöntemlerle de olsa, sanatın gerçeği yansıttığı düşüncesine karşı çıktılar; doğallık yanılsamasını kırarak sanatın doğal değil yapılmış bir şey olduğunu savundular. Geliştirdikleri deneysel teknikler tiyatroyu bir vakit geçirme ve eğlenme aracı olmaktan çıkardığı için de çoğu zaman seyirci çekemedi, hatta skandallara yol açtı.

Turk


Batı tiyatrosunun Türk kültürüne tam anlamıyla aktarılması Tanzimat’ta oluşmuştur. Batı tiyatrosunun, 1839 Tanzimat Fermanı’nın öngördüğü ilkeler doğrultusunda Batıya yönelen Osmanlı toplumuna girişi, geleneksel Türk tiyatrosuna bir yandan bir çok olumlu katkıda bulunurken, bir yandan da onun çağdaş doğrultuda gelişmesini engellemiştir. Batı modeli tiyatronun benimsenmesiyle Türk tiyatrosuna yeni bir yöneliş içine girmiştir. Her şeyden önce tiyatro da yazılı metne geçilmiş, yabancı yazarlardan yapılan çeviri ve uyarlamalar yanında Türk yazarları da oyun yazmaya başlamışlar, böylece Batıya oranla çok geç de olsa bir dram geleneği başlamıştır. Batı modelinde tiyatronun Türkiye’ye gelmesi sonucunda çerçeve sahneli yeni tiyatro yapıları kurulmuş, topluluklar bu tiyatrolarda düzenli olarak oyun sergilemeye başlamışlardır. Böylece tiyatroyu kurumsallaştırma yönünde önemli bir adım atılmıştır. Batı tiyatrosu modelini benimseyen Türk tiyatrosunun gelişimi çok genel bir yaklaşımla iki aşamada incelenebilir.
Tanzimat Fermanı’nın ilanıyla, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması arasında (1839- 1923) yer alan hazırlık aşaması ve Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze uzanan gelişme aşaması.
1839- 1923 DÖNEMİ
Çağdaş Türk tiyatrosuna ilk öneli adım 1860′ta yapılan Gedikpaşa Tiyatrosu’yla atılmıştır. 1861′de bu tiyatroyu kiralayan Güllü Agop, 1868′de Osmanlı Tiyatrosu adlı bir topluluk kurarak Türk yazarlarına ve Türkçe oyunlara yöneldi. 1870′te Sadrazam Ali Paşa’nın İstanbul’un çeşitli bölgelerinde Türkçe oyunlar sergileyen tiyatrolar kurması koşuluyla kendisine sağladığı destekle, Türkçe oyunlar oynama imtiyazını 10 yıl elinde tutan Güllü Agop’un topluluğunda Ermeni oyuncular yanında Müslüman Türk oyuncularda yetişti. Bu oyuncular içinde en ünlüsü Ahmed Fehim’dir. Osmanlı Tiyatrosu’nda Namık Kemal, Ahmed Mithat Efendi, Abdülhak Hamid, Recaizade Mahmut Ekrem gibi ünlü şair ve yazarların yapıtları, Ahmed Vefik Paşa’nın usta işi Moliere uyarlamaları, özellikle ünlü Fransız melodram, güldürü ve vodvillerinin çevirileri, kantolar, müzikli oyunlar ve operetler sahnelendi. Güllü Agop’un Osmanlı Tiyatrosuna yön verdiği 15 yılın en önemli sonuçlarından biri de izleyicinin tiyatroya alışması oldu. Bu arada padişahlarda tiyatroya büyük ilgi gösteriyordu. Abdülmecid 1858′de Dolmabahçe sarayının yakınında bir saray tiyatrosu, tiyatroya baskı ve sansür koymasıyla ünlü Abdülhamid de 1889′da Yıldız Sarayı’nın bahçesinde yabancı tiyatro ve opera oyunlarının sahnelendiği bir tiyatro salonu yaptırdı.
Türkiye’de Batılı anlamda tiyatronun kuramsallaşması ve Türkçe oyun sergilenmesi yolunda Ermeni sanatçıların katkısı, melodrama ağırlık veren Mardiros Mınakyan ve Ahmed Vefik Paşa’nın Moliere uyarlamalarına ağırlık veren Tomas Fasulyeciyan’ın katkılarıyla sürdü. Bu dönemde halk tiyatrosu sanatçılarının tuluat adı verilen yeni tür bir tiyatro geliştirdiği görüldü. Batı tiyatrosunun konukları ve tipleriyle geleneksel tiyatronun tiplerini ve oyunculuk biçimini birleştiren ve doğaçlamaya dayanan tuluat, bir anlamda ortaoyunun sahne üstüne çıkarılmış biçimiydi. Ortaoyunu ustalarından Kavuklu Hamdi’nin önderliğinde 1875′te ortaya çıkan bu tür, Cumhuriyet’in ilk yıllarına değin yaygın bir biçimde yaşadı. Ayrılmaz öğesi olan kantoyla birlikte İstanbul’un Şehzadebaşı semtinde ramazan ayında şenlenen Direklerarası’nın başlıca gösterilerinden biri olmayı sürdürdü. Türk oyuncuların eğitimi için bir konservatuvar ve yerel yönetimce parasal açıdan desteklenen bir uygulama sahnesi oluşturulması yolunda ilk adım ise 1914′te Darülbedayi’nin kurulmasıyla atıldı; ilk Türk-Müslüman kadın sanatçı olan Afife Jale’de sahneye ilk kez 1920′de Darülbedayi’de çıktı. Tiyatroda Batı modelinin benimsendiği hazırlık aşaması döneminde oyun yazarlığında patlak bir atılım görülmedi. Yazarlar, daha önce hiç denemedikleri bir türde kalem oynatırken ister istemez Batılı ustalara öykündüler. Türk yazarları en çok etkileyen yabancı kaynaklar Victor Hugo’nun ,Shakespeare’nin, Moliere’nin oyunlarıyla yabancı melodramlar oldu. Bu bakımdan Türk dram sanatının İbrahim Şinasi’nin yazdığı ve ilk özgün Türk oyunu olan Şair Evlenmesi’yle (1860) başladığı kabul edilir. Bu oyunu, özellikle romantik yurtsever duygularıyla yüklü oyunlar izledi. Bu yapıtlar içinde en ünlüsü Namık Kemal’in Vatan Yahut Silistresi’ydi (1873). Meşrutiyet’ten sonra da özgürlük konusunu işleyen romantik tarihsel oyunlar ağırlık kazandı. 1839- 1923 dönemi içinde yazılan oyunlar genel olarak komediler, tarihsel dramlar, romantik dramlar, orta sınıf trajedileri ve melodramlardı. Bu dönemde yazılmış yüzlerce oyundan günümüzde de oynanabilir olanların sayısı çok azdır. Bu tür oyunların başında Ahmed Vefik Paşa’nın Moliere’den yaptığı uyarlamalarla oyun yazarlığını Cumhuriyet döneminde de sürdüren Musaphizade Celal’in Batı’nın töre komedisi geleniği içinde Osmanlı toplumunu eleştirdiği oyunlar gelir.
1923′TEN GÜNÜMÜZE
Cumhuriyet döneminde tiyatroda Batı modelini benimseyen Türkiye, gerek tiyatronun kurumsallaşması, gerekse oyun yazarlığının gelişmesi bakımından önemli atılımlara sahne oldu.
Tiyatroyu Türkiye’de çağdaş bir sanat alanına dönüştürme yolunda ilk büyük katkı ünlü tiyatro ve sinema adamı Muhsin Ertuğrul’dan geldi. 1927′de, Darülbedayi’nin başına geçen Ertuğrul, yerli yazarları yüreklendirmesiyle, izleyiciye sunduğu çağdaş çeviri oyunlarla, sahneleme, oyunculuk ve dekor kullanımında güncel anlayışı yerleştirmesiyle, yetişmelerine katkıda bulunduğu kadın ve erkek oyuncularla bugünkü Türk tiyatrosunun temellerini attı.
Eğitim görmüş tiyatrocuların yetişmesinde büyük hizmet vermiş olan Ankara Devlet Konservatuvarı ise, Musiki ve Temsil Akademisi’nin bir bölümü olarak açıldı. Burada, ilk mezunların çıktığı 1941′de Tatbikat sahnesi oluşturuldu. Bu hazırlık aşamalarından sonra da 1949′da Devlet Tiyatroları resmen kuruldu.
1950′den sonra tiyatro kuramlarının gelişmesi bakımından önemli atılımlar gerçekleştirilmeye başlandı. Tiyatronun yaygınlaştırılması yolunda devlet eliyle sürdürülen çabalar sonucunda Devlet Tiyatroları, Ankara,İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Trabzon ve Diyarbakır gibi kentlerde perdelerini açarak ve turneler düzenleyerek Türkiye’nin her yanında izleyiciye ulaşır hale geldi. Yetmiş yılı aşan tarihi boyunca çeşitli iniş çıkışlar yapan İstanbul Şehir Tiyatroları da çeşitli semtlerde beş sahneye sahip oldu. Türk tiyatrosunun gelişmesinde her zaman önemli rol oynamış olan özel tiyatroların sayısında 1960′larda büyük bir artış görüldü. Etkinliklerini 1960′lardan bu yana sürdüren özel topluluklar arasında Kent Oyuncuları, Ankara Sanat Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu ve Dostlar Tiyatrosu sayılabilir. Oyunculuk ve sahneleme açısından Batı modelini izleyen ödenekli ve özel tiyatrolar yanında, ortaoyunu ve tuluat tiyatrosunun oyunculuk tarzını sürdüren özel topluluklar da oldu. 1970′lerin ortalarında pek çok özel tiyatro kapandı, yeni açılanların bir bölümü de başarılı olamadı. 1980′lerin ortalarından bu yana İstanbul’daki özel tiyatrolar yeniden bir canlanma dönemine girdiler.
Türk oyun yazarlığı, Cumhuriyet döneminde Batı modelini uygulayan tiyatronun kurumsallaşması yolunda yapılan atılıma koşut olarak gelişme gösterdi. Gerçekçi Avrupa tiyatrosundan büyük ölçüde etkilenen Türk yazarları, gerçekçi doğrultuda yazdıkları oyunlarda öncelikle, Osmanlı toplumundan modern Türk toplumuna geçilirken yaşanan sancıları dile getirdiler. Bu geçiş dönemini yansıtmakta en başarılı olmuş yapıtlar Reşat Nuri Güntekin’in Yaprak Dökümü (1930) ve Ahmet Kutsi Tecer’in Köşebaşı’sı (1984) idi. Çok üretken bir yazar olan Cevat Fehmi Başkut ise toplumsal eleştirel yaklaşımını çoğunlukla güldürü çerçevesi içine yerleştirdi.
Türk oyun yazarlığında Cumhuriyetin ilk 30 yılında ağırlık kazanan eleştirel gerçekçi yaklaşım etkisini günümüze değin sürdürdü. 1950′lerden çok partili döneme geçildiğinde devlet yönetimine ilişkin siyasal sorunlarda tiyatro sahnesinde gündeme getirildi. Aynı zamanda, toplumsal sorunları yansıtma aşamasından, bu sorunların kaynak ve nedenlerini irdeleme aşamasına geçildi. Bu dönemde Türk tiyatrosu yeni yazarlar kazandı. Aziz Nesin ve Haldun Taner bildik gerçekçi dram kalıplarını zorlayarak yeni biçim denemelerine giriştiler.
1960′lar Türk tiyatro edebiyatı içinde parlak bir dönem oldu. Siyasal, ekonomik, kültürel açılardan önemli bir bilinçlenme aşamasının yaşandığı bu dönemde tiyatro, işçi ve köylü kesiminin sorunlarına eğildi. Bir yandan, orta sınıftan ailelerin yaşadığı toplumsal ve ekonomik sorunları irdeleyen gerçekçi oyunlar yazılırken, köy ve gecekondu ortamı da yaşama ve giyinme biçimi ve dil özellikleriyle sahneye getirildi.
Bu dönemin en yaygın türlerinden biri de konularını Osmanlı tarihinden, halk kahramanlarının yaşamlarından ve mitolojiden alan, şiir diliyle yazılmış oyunlardır. Güngör Dilmen, Orhan Asena, Turan Oflazoğlu, Necati Cumalı bu doğrultuda yapıtlar verdiler. 1960′ların sonlarına doğru siyasal içerikli belgesel oyunlarda yazılmaya başlandı. Sermet Çağan’ın, Brecht’in epik tiyatro yöntemini doğrudan uyguladığı Ayak Bacak Fabrikası (1964), bu dönemde toplumcu gerçekçi yaklaşımın bir örneği oldu.
Türk oyun yazarlığına öz ve biçim açısından kişiliğini kazandırma yolunda önemli bir katkı 1960′larda Haldun Taner’den geldi. Ahmet Kutsi Tecer’in 1940′larda geleneksel Türk tiyatrosunun gevşek dokulu oyun yapısını ve göstermeci anlatımını kullanarak yazdığı Köşebaşı oyununun ardından, 1950′lerde ve 1960′ların başlarında göstermeci anlatımı kullanma ve tiyatroda açık biçim anlayışını benimseme yolunda oyun denemeleri yazmış olan Taner, 1964′te Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu tarafından sahnelenen Keşanlı Ali Destanı’yla geleneksel Türk tiyatrosunun belirleyici özelliklerini çağdaş anlamda toplumsal siyasal bir içerikle birleştiren yeni bir yerli türün, yerli epik müzikalin yaratıcısı oldu.
1970′lerde pek çok topluluk ağırlıkla politik tiyatro üstünde durdu. Bu dönemde sık sık yerli ve yabancı siyasal-belgesel oyunlar sahnelendi; bir yandan da gerçekçi köy oyunları, tarihsel oyunlar, geleneksel Türk tiyatrosunun özelliklerine dayalı müzikli oyunlar, kabare oyunları, epik oyunlar yazıldı. Ülkede yaşanan toplumsal siyasal çalkantılardan tiyatronun da olumsuz bir pay aldığı bu dönemin en başarılı oyunlar, geleneksel Türk tiyatrosunun anlatım biçimlerini kullanmayı sürdüren Turgut Özakman’ın aynı biçemi benimseyen Oktay Arayıcı’nın ve Asiye Nasıl Kurtulur? Oyunuyla üne, gene epik türde yazdığı toplumcu gerçekçi oyunlarla pekiştiren Vasıf Öngören’in ürünleridir.
1980′lerde ise oyun yazarlığı nicelik ve nitelik açısından bir durgunluk yaşadı. Bu dönemde Refik Erduran, Orhan Asena, Turan Oflazoğlu, Necati Cumalı, Melih Cevdet Anday, Turgut Özakman, Sabahattin Kudret Aksal, Recep Bilginer, Güngör Dilmen, Başar Sabuncu, Dinçer Sümer gibi 1950′lerden yada 1960′lardan bu yana oyun yazmayı sürdüren yazarlar dışında, 1970′lerde yazmaya başlayan Bilgesu Erenus ve Tuncer Cücenoğlu’nun, yapıtlarıyla 1980′lerde gündeme gelen Murathan Mungan, Ülkü Ayvaz, Ferhan Şensoy ve Mehmet Baydur gibi yeni yazarların oyunları sergilendi.
GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU
Geleneksel Türk tiyatrosu seyirlik, köy oyunları ve halk tiyatrosu geleneğini içerecek bir biçimde, hem sözsüz, hem de söze dayanan dramatik nitelikli oyunlar için kullanılmaktadır. Seyirlik köy oyunları eski Ön Asya uygarlıklarının bolluk törenleri ile Anadolu’ya göç etmiş Türklerin atalarının kültüründe yer alan şaman törenlerinin birleşiminden oluşmuştur. Seyirlik köy oyunlarının yanında, gene şaman kültüründen izler taşıyan köy kuklası’da bugün varlığını sürdürmektedir. Şii kültürünün ürünü olan taziye geleneğinin izleri de kırsal kesimde muharrem törenlerinde anlatı düzeyinde görülür.
Daha çok kentsel kesimde gelişmiş olan halk tiyatrosu geleneği içinde söze dayalı türlerin başında meddah, kukla, Karagöz ve Ortaoyunu yer almaktadır. Doğu kökenli çok eski tür olan Türk kuklası Avrupa kukla sanatının etkisi altında da kalarak gelişimini 19. yüzyılın sonuna değin sürdürmüştür.
Geleneksel Türk tiyatrosunun gerek kırsal, gerekse kentsel kesimde görülen türlerinin ortak özelliklerinin başında, yazılı bir metne değil doğaçlamaya dayanması ve belirli bir tiyatro yapısı ya da sahne gerektirmesi gelir. Şarkı, dans, söz oyunları ve taklit geleneksel Türk tiyatrosunun vazgeçilmez öğeleridir. Geleneksel Türk tiyatrosu, 19. yüzyılın gerçekçi benzetmeci Avrupa tiyatrosunda yansıyan “kapalı biçim” anlayışının tam tersine, “açık biçim” özellikleri gösterir. Geleneksel Türk tiyatrosunun temel öğesi güldürüdür. Geleneksel Türk tiyatrosunda oyun kişilikleri tip düzeyindedir, karakter boyutuna ulaşmaz. Bu tiyatronun bir başka özelliği de sürekli bir sergileme düzenine bağlı olmayıp bayram, düğün, sünnet vb. çeşitli toplumsal olaylar içinde yer almasıdır.

Meddahlık Türklerde Orta Asya’dan bu yana var olan hikaye anlatma geleneğinin İslam kültüründeki benzer gelenekle birleşmesiyle gelişmiş, son biçimini 16. yüzyılda kahvehanelerin açılmasıyla almıştır. Türk halk tiyatrosu geleneğinin en önemli ürünleri olan Karagöz ve ortaoyunu ise özellikle büyük kentlerde yaygınlaşmıştır. Karagöz yüzyıllar boyunca Osmanlı Devleti’nin egemenliği altında kalan Avrupa topraklarında da etkili bir tür olarak var olmuştur. Bugün kullanılan adıyla kayıtlara ilk kez 1834′te geçmiş olan Ortaoyunu, halk tiyatrosunun en gelişmiş türüdür. Karagöz, kukla, meddah oyunlarıyla başka yerli seyirlik öğelerin bir bileşimi sayılabilecek ortaoyununun daha önceki yüzyıllarda da kol oyunu, meydan oyunu, taklit oyunu, yeni dünya oyunu gibi adlar altında var olduğu bilinir. Ortaoyunu ile Rönesans dönemi İtalyan halk tiyatrosu commedia del’arte arasındaki hem adlarına, hem de yapılarına ilişkin benzerlik ise bütün araştırmacılarca kabul edilmektedir. 19. yüzyılın sonlarıyla 20. yüzyılın başlarında altın çağını yaşayan ortaoyunu, Tanzimat’ta benimsenmeye başlayan Batı modelindeki tiyatro ile uzun süre yarışmış, Cumhuriyet’ten sonraysa öbür geleneksel türlerle birlikte silinmeye yüz tutmuştur.

Bilgisayar bilginizi test edin // cevap anahtari sonda

BİLGİSAYAR HAKKINDA
SORULAR


1-İlk bilgsayarı bilgisayarı kimler keşfetmişlerdir?
a-Asyalılar  b-Avrupalalılar   c-Ortadoğulular


2-Bilgisayarın tüm dokunulabilir bileşenlerine...........denir.
Yukarıdaki boşluğa hangi kelime gelmelidir?
a-parça   b-eşya  c-donanım


3-İlk genel kullanım amaçlı elektronik bilgisayar unvanına sahip olan bilgisayarın adı nedir?
a-COLOSSUS  b-ENIAC  c-Z3


4-Günümüz bilgisayarlarında her hücre kaç bit içerebilir?
a-8BİT  b-6BİT  c-2BİT


5-Herman Hollerith 1890 yılında………çalışan bilgisayarı geliştirdi.
Yukarıdaki boşluğa ne gelmelidir?
a-BUHARLA  b-DİŞLİ MEKANİZMAYLA  c-DELİKLİ KARTLARLA



6-İlk otomatik dijital bilgisayar hangi yılda yapıldı?
a-1937  b-1789  c-1966


7-Ticari amaçlı ilk bilgisayarın adı nedir?
a-ENIAC  b-COLLOSSUS c-UNIVAC-1


8-UNIVAC-1 hangi yılda piyasaya sürdürüldü?
a-1952  b-1938  c-1884


9-Bilgisayar kendisine verilen bilgileri sırasıyla ne yapar?
a-alır-saklar-üzerinde işlemler yapar
b-alır-işlem yapar-siler
c-alır-siler-işlem yapar


10-Bilgisayar kaç temel birimden oluşur?
a-4  b-2  c-3


cevap anahtarı
1-b
2-c
3-b
4-a
5-c
6-a
7-c
8-a
9-a
10-b

Tuesday, December 20, 2016

Yerli Malı Haftasının Tarihçesi


Düzenleyen: Yasemin Yıldırım








Kaynak: Vikipedi


Atom Numarası

Atom Numarası
Sembol
Türkçe Adı
1
H
Hidrojen
2
He
Helyum
3
Li
Lityum
4
Be
Berilyum
5
B
Bor
6
C
Karbon
7
N
Azot
8
O
Oksijen
9
F
Flor
10
Ne
Neon
11
Na
Sodyum
12
Mg
Magnezyum
13
Al
Alüminyum
14
Si
Silisyum
15
P
Fosfor
16
S
Kükürt
17
Cl
Klor
18
Ar
Argon
19
K
Potasyum
20
Ca
Kalsiyum